16 Kasım 2010 Salı

Taşımalı Eğitim-Öğretim Üstüne (Kapatılan Bir Köy Okulunun Mektubu)

Ben, Cumhuriyetimiz’in henüz 10. yılında, köylülerim tarafından imece suretiyle ınşaa edilmişim. Duvarlarım kalın mı? Kalın. Temelim sağlam mı? Sağlam. Nice rüzgarlara, nice fırtınalara kanat germişim… Yıllarca, nice depremlere karşı, dayanma gücü göstermişim. İki odalı lojmanımda, pek çok öğretmenimizi barındırmışım… Kollarımın arasına almışım onları, o nice karlı, nice buzlu günlerde…                                                                                                                                                                                                                      
            Mayıs ayı başlarında, yaz tatiline giden öğrencilerimden ayrılırken, o buruk duygularla bakakalırdım arkalarından. İple çekerdim Eylül ayının gelmesini. Eylül ayının gelmesiyle de, yepyeni duygularla dönerlerdi öğrencilerim.  Her yeni öğretim yılı başında: önce, bir güzel temizlerlerdi bahçemdeki kurumuş otları. Kız öğrenciler de, pencere camlarımı pırıl pırıl silerlerdi. Bir coşku, bir kaynaşma alıp yürürdü bahçemde. Öğretmenlerim, kendileri badana ederdi duvarlarımı.. Ak buzlar gibi ağarırdım köyümün ortasında. Ayrıca öğrencilerimin her biri de, birer ağaç dikerlerdi bahçeme. Bir de, gülhatmi çiçekleri, sardunyalar, horoz ibikleri, arslan ağızları boy attılar mıydı duvar diplerinde; keyiflerinin üstüne yoktu öğrencilerimin. Hele hele öğretmenlerim… Her birinin elinde birer budama makası olurdu.  Hem  ağaçları budarlar, hem de öğrencilere, budamanın nasıl yapıldığını öğretirlerdi   Ağaçlarım; budandıkça daha çok gürleşir, çiçeklerim bir başka tomururlardı.
              Ya o, bayram günlerini ne diyelim?  Bütün köylülerim, sabahın o erken saatlerinde toplanırlardı bahçemde.  Önce, hep birlikte, engin bir coşkunlukla söylenirdi İstiklal Marşı’mız. Sonra; öğrencilerim tarafından sunulan: şiirler, oyunlar, yarışmalar ve başka başka etkinlikler…Kapılarım, gündüzleri öğrencilere, akşamları köy halkına açık olurdu. Gece dersanelerine devam eden, pek çok vatandaşımızın, kısa sürede okumayı-yazmayı öğrendiklerini görünce göğsüm kabarırdı,  gururlanırdım… Böyle, böyle; yıllarca  kucak kucağa yaşamıştım köyümün çocuklarıyla, köylülerimle, öğretmenlerimle…
           Ama, bir gün bir  haber yayıldı köyde. Öğrencilerimi alıp götüreceklermiş başka okula.Artık “Taşımalı  Eğitim-Öğretim” uygulamasına geçilecekmiş bütün yurtta.Beynimden vurulmuşa döndüm. Ne denli direndimse gücüm yetmedi. Aldılar götürdüler öğrencilerimi. Gözlerim yaşlı, baka kaldım öğrencilerimin arkasından.
           Şimdi, o çocuk cıvıltllarına hasretim artık. Bayrak törenlerine, bayram şenliklerine hasret kaldı köylülerim. Bahçemde, nice emeklerle yetiştirilen zeytin ağaçlarının meyveleri toplanmadı, telef olup gidiyor. Damımdaki kiremitlerim tek tek uçup gitmekteler. Pencerelerimin camları un-ufak kırıldılar bile. Üstüne  üstelik, keçi koyun otlatmaya  da başladılar bahçemde.. Dayanılır gibi değil.
           Oysa, sekiz yıllık eğitimin amacı, köylerimizi temelli okulsuz bırakmak değildir her
halde. Bu köyler bu durumlara, böyle kendiliğinden gelmedi. Gece okullarıyla geldi…Halk dersaneleriyle, halk okuma odalarıyla geldi… Köyde oturan, ya da, en azından köye gelip –giden öğretmenlerle geldi. N’olur örgün eğitimle yaygın eğitimi biribirinden ayırmayalım. Taşımalı eğitim ilk bakışta güzel, yararlı bir uygulama gıbı görülebilir. Ancak, detaylı düşünüldüğünde, bunun böyle olmadığı açıkça gorülecektir.                                                                                                                                                                                                                   .            Tüm öğrencilerimin gözlerinden  öpüyorum....  (Kasım/1997)

                                                                                                            Muammer ÖZLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder