16 Kasım 2010 Salı

ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÜSTÜNE

Yarın, 24 Kasım Öğretmenler Günü. İlkini, Büyük Önder, Başöğretmen Atatürk’ün doğumunun 100. yılında kutladığımız, onbeş yıldır da kutlaya geldiğimiz bu coşkulu gün, eğitimcilerimize, öğretmenlerimize bir kez daha kutlu olsun.
              Yarın okullar, yine çiçeklerle dolup taşacak. Çocuklarımızın kimileri çiçek demetleriyle, kimileri de, öğretmenleri kabul etmek istemeseler  bile, bazı hediyeler alarak kutlayacaklar öğretmenlerinin günlerini.
               Konuşmalar yapılacak, şiirler okunacak, anılar anlatılacak. En yücelere çıkarılacak öğretmenler. Kimi yerlerde yemekli toplantılar düzenlenecek. Masalar dizilecek salonlar boyu. Gene çiçeklerle, ordöv(!) tabaklarıyla süslenecek masalar. Yenilecek, içilecek, oyunlar oynanacak, halaylar çekilecek. Kısacası, felekten bir gün çalacak öğretmenlerimiz. En azından, meslek sorunlarımızın, alın yazgılarımızın, geçim sıkıntılarımızın dşında, kutlamalarla dolu bir gün geçireceğiz yarın.
               Nedense, böyle kutlama günlerinde, bir başka duygularla yüklü oluyor insan. Geçmiş 24 Kasım’lar, 16 Mart  Öğretmen Okulları’nın, 17 Nisan Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümü kutlamaları geliyor usuma. Büyük bir coşku ile sahneye koyduğumuz, “Söğütlü Köyünün Öğretmeni”ni anımsıyorum.
                Nerede o eski günler. Köy kahvelerinde  saatlerce süren öğretmen-halk sohbetleri.Acılarını, gözyaşlarını sınıfın dışında bırakabilen, yürekleri Atatürk İlke ve Devrimleriyle çarpan, içleri sevgi dolu, aydın kişi olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan, çok okuyan, çok üreten, yine o, eski öğretmenlerimi anımsıyorum bir de.
                Ve ardından; günümüzdeki, lokallerde, kahvehanelerde, okey taşlarının orkestrası(!) eşliğinde, hiçbir şey üretemeden geçirmekte olduğumuz günlerimizi düşünüyorum da, öylesine üzülüyorum ki. Oysa, görev sorumluluğumuz sadece dersane içinde kalmamalı. 2000’li yıllara adım atacağımız şu günlerde, bu güzelim mesleğimizi, gerçek yaşamsallığını, saygınlığını ve etkinliğini kazandırmak ereğimiz olmalı.
                 “Ben, insana eğitimi verenim. Binbir sınav, binbir çile, sabır dolu yaşamımda kazandığım, kazanabildiğim tek şey, böylesi bir görevi başarabilmenin haklı gururudur. Çünkü ben öğretmenim.” diyebilelim. Yürekliliğimizle, yüzakımızla…
                   Saygının ve sevginin en yücesini birlikte paylaşalım, nice 24 Kasım’larda…          
             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder