16 Kasım 2010 Salı

“ATATÜRK’ün ÖĞRETMENİ”

             Bir bir gidiyorlar…Kızılçullu’dan, Gönen’den, Aksu’dan teslim aldıkları eğitim meş’alesini, dağların, tepelerin doruklarına dikmişler de gidiyorlar… Sanki hiç tebeşir tozu yutmamışlar.  Cenaze törenlerine katılan o yüzlerce, binlerce öğrencilerini, sanki Tarım-İş dersinde uygulamaya götürüyormuş gibi gidiyorlar…  
              Daha birkaç hafta öncesi yitirdiğimiz, değerli emekli öğretmenimiz Hüseyin ONBEŞ’in geride bıraktığı buruk acı henüz geçmemişken, iki gün  öncesi Bayır Beldesi’nden  yine bir emekli öğretmenimiz  Memiş KINACI’yı da son yolculuğuna uğurladık. Gene aynı burukluk ve aynı ezikliğimizle.
              Memiş KINACI Öğretmenimiz  çok çalışmış ama, hiç de yorulmamış. Baskılardan, sıkıntılardan hiç usanmamış, hiç yorulmamış. Seksenbeş yıllık ömrünün, hemen hemen tümünü, eğitime, üretime adamış. Okul dışındaki boş zamanlarında, toprak ana ile kucaklaşmış hep. Meyvenin sebzenin güzelini, zeytinin yağlısını yetiştirmiş. Her alandaki örnek çalışmaları ile çevresinin “Memiş Efendisi”  olup , çıkıvermş ortalara.
              Kendilerine son ziyaretimde bir anısını anlatmıştı bana: Mesleğinin ilk yıllarında Milas’ın Karacahisar Köyü’ne atanmış Memiş Öğretmen. Bakmış ki, okuma çağındaki pek çok çocuk okula devam etmiyor. Kimileri  keçi, koyun ve sığır çobanlığı yapıyor, kimileri de evlerde küçük kardeşlerini bakıyorlar. Memiş Öğretmen, büyük bir yüreklilikle, bu çocukları yollarından çevirip, okula getiriyor. Tabii bu durumdan, zaten okula karşı ilgisiz kalan ana-babalar rahatsız oluyorlar. Hatta öfkeleniyor  bazı veliler; “Bu, ne biçim öğretmendir… Eski köye yeni adet mi getiriyor… Kız çocuklar da okurmuymuş hiç…Hayvanlarımız çobansız, küçük çocuklarımız bakıcısız kaldı “ diye.
                  Sonra birileri çıkmış ortaya, o zamanın, falanca partisinin  ocak başkanı mıymış neymiş?
                “-Ben O’nu gösteririm” demiş, inmiş ertesi gün Milas’a. Doğruca, o zamanın  maarif memuruna:
                “- Bey’im biz böyle öğretmen istemiyoruz. Çocuklarımızı zorla okula götürüyor, Hayvanlarımız çobansız, küçük çocuklarımız bakıcısız kaldı , n’olur bu öğretmeni alın bizim köyden.” diye vermiş veriştirmiş. Maarif memuru, gayet sakin dinlemiş söylenenleri:
               “-Sakın haa amca” demiş. “Bu söylediklerini ne sen söylemiş ol, ne de ben duymuş olayım. O öğretmeni bizzat ATATÜRK gönderdi sizin köye. Sakın ola, öğretmeninizin çalışmalarını karşı  çıkmayın haa!  Kendisine  daha da destek olun” gibi sözlerle övütlemelerde bulunmuş.
                “Öyle mi?” demiş vatandaş, tez elden dönmüş Karacahisar’a.:”Aman komşular” demiş.”Bizim öğretmen ATATÜRK’ün öğretmeni’ymiş. ATATÜRK, O’nu bizzat bizim köy için göndermiş. Bu günden itibaren bütün çocuklar okula… Haydi arkadaşlar! Hep beraber “ATATÜRK’ün ÖĞRETMENİ’ne” hoş geldine…”
                 Karacahisar Köyü, kültür seviyesi oldukça yüksek, çok okuyanı olan köylerimizden birisidir bugün.
                 Değerli Memiş KINACI  Öğretmenim. Ey ATATÜRK’ün Öğretmni! Ektiğin tohumlar, bak ne de güzel yeşermiş Karacahisar’da. Ve çalıştığın her yerde. Ne mutlu sana. Hani sen, bir kış gecesi Bayır’dan yola çıkıp, ertesi gün, Kavaklıdere’ye derse yetişeceğim diye, yolda kar fırtınasına tutulup, soğuktan dolayı, ayakkabıların ayağından çıkıp kalmıştı ya…O ayak izleriniz hiç silinmeyecek Sayın Öğretmenim. Ruhunuz şad olsun.
                                                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder