16 Kasım 2010 Salı

Köy Enstitüleri’ne Selam

17 Nisan… Esintisiz, ılık, üşütmeyen, önemli bir ilkbahar günü bugün. Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü.
            Köy okullarında çağdaş eğitimin uygulanmasından tutalım da, hayvancılığın, arıcılığın, zeytinciliğin, sebzeciliğin ve meyveciliğin geliştirilip yaygınlaştırılmasına, köylerimizin yola suya,  bağa bahçeye kavuşmasına, halk türkülerimizin ve halk oyunlarımızın ortaya çıkarılmasına kadar her alanda, başarıdan başarıya, umutla yürüyen  KÖY ENSTİTÜLERMİZ’in onur günü bugün… Kutlu olsun.
           17  Nisan 1940 ‘da kurulmuştu Köy Enstitüleri. Ülkemizin yirmibir yerinde, çağdaş birer ışık ışımaya başlamıştı. Ortaçağdan kalan o, zifiri karanlığın üstüne üstüne… Sürüp  gidebilseydi keşke.
           Değerli, pek çok yazarlar, şairler, sanatçılar, araştırmacılar, hukukçular, bilim adamları ve eğitimbilimciler yetişti Köy Enstitüleri’nde. Kimileri ozan oldular  Kızılçullu’da, Beşikdüzü’nde, Akpınar’da…Pamuk tarlalarına döktüler duygularını dize dize…Kimileri ressam oldular Kepirtepe’de, Arifiye’de, Çifteler’de…Gökkuşağının bütün renklerini işlediler kilimlere nakış nakış… Kimilerinin kor gibi yandı gözleri …”Yaman vurdular kazmaları yere.” Hasanoğlan’da, Savaştepe’de, Aksu’da, Ortaklar’da… Başlarında Tonguç  Babamız…
            Kimilerinin seslerini  duyar gibi oluyoruz hala. Bir Maksut DOĞAN  çıkıyor Milas’ın                                                                                                                                
Ağaçlıhöyük Köyü’nden, (Kendisini rahmetle ve saygı ile anıyoruz) “Meğer ne güzelmiş bizim dağlar/ Akı ak, karası kara/ Selam  Anadolu’mun insanları/ Selam cümle dağlara “ diye haykırıyor… İçten ve yürekli…
            Bir Haşim KANAR beliriyor Salihli’nin Gökayap Köyü’nde, “ Potinlerimiz beykozdu/ Beykozun içinde ilk kez/ Çorap gördü ayaklarımız/ Okşar gibi giydik ikisini de/ Nedense yadırgadılar bizi” diye yakınıyor için için…
             Bir de Bahattin UYAR çıkıyor, Yatağan’ın Şeref Köyü’nden sesleniyor; “Ben  mutlu bir ağacım/ Uzanıp çıkıverdim ortasında bozkırın/ Dayanıp yaslanıverdim/ Gelin, dallarıma insanlar/ Bu çiçek benim, bu meyve benim.” diye türkü yakıyor 17 Nisan’lara...
               Tahta kaşığına, tarhana tasına/ Üç yıl boyu,/ İki can hesabına  sallamışsın/ Ben oğlun Feyzullah, sülük misali/ Dokuz ay kanını, iki yıl sütünü emmişim./Midye kabuğunu, zorlarken sana/ Çarmıh misali ızdıraplar vermişim..” diye başlıyor  anasına yazdığı mektubuna Nebi Köy’lü Feyzullah ERTUĞRUL ve sürdürüyor: “….Gün ermiş ilkokula yollamışsın,/ Gün ermiş   öğretmen okuluna./ Ayağını kum, başını gün yakarak para kazanmışsın/ Postane kıblen olmuş/ 602 No.lu oğluna para yollamayı/ ibadet bilmişsin/Tanrı misali bilmişsin ANAM…”
               Ve Mehmet BAŞARANLAR ve Fakir BAYKURTLAR ve Mahmut MAKALLAR ve Dursun AKÇAMLAR ve Suphi TUNCERLER ve Talip APAYDINLAR ve  Adnan BİNYAZARLAR ve Şükrü KOÇLAR ve Hüseyin ATMACALAR ve Bahattin FIRTINALAR ve Sabri ÖZERLER ve Mehmet KARALAR ve daha nice  ENSTİTÜLÜ BÜYÜKLERİM!..
               Bıraktığınız izlerin hiçbir zaman silinmemesi umuduyla, selam sizlere…Selam 17 Nisan’lara…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder