16 Kasım 2010 Salı

Suna Boylu Çamlar

  Şirin Muğla’mızın hemen yakınında bir dağ var. Adı: Göktepe Dağı. Dağın etekleri ,
yeşil  mi yeşil çam ağaçları ile bezenmiş. Çamlığın kente doğru yaklaştığı yerlerde de, küçük küçük  köyler kurulu. Bu köylerden  Göktepe’ye doğru, süzülerek şöyle bir bakmak ve o çam ağaçlarının çıkardığı sihirli uğultuyu dinlemek, insanı bir hoş ediyor doğrusu.

 Geliniz sizlerle; benim bulunduğum şu küçük köyden, Göktepe Dağı’na doğru şöyle bir gezinti yapalım, sonra da, ayni köyden gezdiğimiz o yerleri bir seyredelim: Evet, burası Karacaahmet Tepesi… Yakınımızdaki dere Güngörmez Deresi. Ağaçların sık ve çok boylu olması nedeniyle  güneş görmediği için verilmiş bu isim buraya. Bu derenin çınarları da, yosunları da güneş ışığından yoksun. Her ne yanımıza baksak, yeşil renge bürünmüşüz. Sanki, buralarda yılın oniki ayı da bahar. İşte, çağlayan dereler, cıvıldaşan kuşlar, uğuldayan rüzgarlar ve daldan dala atlayan sevimli sincaplar. Tümü de bu deryanın aşığı.

 Akçapa’dayız. Burası  Güngörmez’den de güzel. Buranın çamları daha da boylu. Karacaoğlan’ın Suna’sı örneği. Karaçam Beleni’ndeki sular ise inadına soğuk. Elini bu suyun içinde iki dakika tutabilene aşk olsun. Bu yüzden  “Karpuzçatlatan Pınarı” demişler bu pınarın adına. Gittikçe köye doğru alçalan bir tepenin üzerindeyiz. Biz de yeşile aşık olduk sanki. Hem yürüyoruz, hem de dudaklarımızda hep yeşilim türküsü:
        “ Yeşilim yeşilim yeşilim aman…
           Yeşil yaprak  altında üşüdüm aman…”
Türkü biterken köydeyiz işte. Bakıyoruz gerimize; Akçapa’daki en boylu çam ağacını görebilmek için yarışıyoruz adeta, birbirmizle.
          -Bakın, işte o çam!
          -Yok dostum, o değil, öbür yandaki çam!...

Ve derken, karşımızda direk gibi havaya yükselen siyah bir duman. Biraz evvel elimizle  dokunmaya  bile  kıyamadığımız, o Suna boylu çamlar, aşık olduğumuz  o yeşil derya kül oluyor işte. Ne diyelim; kızdığı orman muhafaza memurundan böyle intikam alıyor köylü. Nedense her yaz mevsimi adettir buralarda orman yangınını dört gözle beklemek.

Nedendir bilmem, her başı kaşınan  köylünün ormana saldırması. Sırtına  baltasını vuran, katırını çeken, keçisini süren ormanda. Ne kadar çok yazık ki; bütün bu milleti orman sevgisine, ormanın korunmasına davet, bütün olanaklarımızı bu yola sevkedemeden, yeşil rengi karartıp, ressamın o güzel fırçasını bozup durmaktayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder